7/29/2013

Yeşil Bir Tatile Hazır mısınız?



Sıcak havanın varlığını hissettirdiği yaz aylarında, günlük hayatın sorumluluklarından kısa da olsa uzaklaşmak veya uzunca bir tatil için yola çıktığınızda hem kendinizin hem de geride kalan evinizin kendi başına çevreye zarar vermediğinden nasıl emin olabilirsiniz? Gelin, birkaç basit adımla, tatile giderken arkanızda nasıl “yeşil” bir ev bırakabileceğinize ve doğayla uyumlu tatil yapmanın yöntemlerine bakalım...

Evinizin siz uzaktayken arkanızdan sizin adınıza enerji harcamaya devam ederek hem doğaya hem de cebinize zarar vermesini istemezsiniz değil mi? Yola çıkmadan yapılması gerekenlerin en başında, gereksiz enerji sarfiyatının önüne geçmek için lambalar, bilgisayar ekranları, ve su ısıtıcıları da dahil olmak üzere tüm elektrik ve gazlı aletlerin tamamı ile kapalı olduğundan emin olmak geliyor. Bu noktada, esas kaynağından, yani duvardan kapatılmamış ekran ve benzeri aletlerin elektrik tüketmeye devam ettiğini hatırlatmakta yarar var.

Gidilecek yere ulaşım, tatil planlamasının önemli unsurlarındadır. Özellikle ülke içinde bir noktayı tercih ettiyseniz, aileniz, arkadaş çevreniz, çalışma arkadaşlarınız ve komşularınız dahil olmak üzere, gideceğiniz yere veya yakınlarına seyahat etmeyi planlayan tanıdıklarınızla araba paylaşabilir, gereksiz yakıt kullanımının önüne geçebilirsiniz. Ulaşımdan bahsetmişken, yeni bir yeri keşfetmenin en güzel yolunun yürüyerek olduğunu unutmadan, gittiğiniz yerde yürüyüş ve bisiklet gibi doğa dostu araçları tercih ederek hem ulaşımınızı eğlenceli bir hale getirebilir, hem de çevreye zarar vermemiş olursunuz.

Evinizdeki tüm fişleri kapadınız ve mümkün olan en doğa dostu ulaşım metodunu kullanarak gönül rahatlığıyla tatilinizi yapacağınız noktaya vardınız. Plastik poşetlerden tek kullanımlık kaplara, özellikle tatilde ne kadar daha fazla atığa neden olduğumuzun farkında mısınız? Yanınızda tekrar tekrar kullanılabilen ve hiç ağırlığı olmayan çantalarınızı getirerek bunun önüne geçebilirsiniz. Tatil boyunca aldığınız eşyaların pakletlemelerinin çoğu zaman geri dönüştürülebilir olduğunu unutmayın. Özellikle yurtdışında sıkla görebileceğiniz geri dönüşüm noktalarına bu atıkları türlerine göre ayırarak bırakabilir, geri dönüşümlerine katkıda bulunabilirsiniz.

Kültürümüzün de bir parçası olan hediye vermek, çoğu zaman tatil sonu eve dönüş yaklaştıkça akıllarda “acaba tanıdıklara ne hediye geri götürsem” sorusunun belirmesine ve bir telaşla, gerekli gereksiz bir hediye arayışına düşülmesine neden olur. Gittiğiniz yerlerden sevdiklerinize birkaç gün içerisinde heyecanı geçecek ve çok da bir fonksiyonu olmayan süs eşyaları almak yerine daha kullanışlı ve dayanıklı hediyelere yönelebilirsiniz. Bu noktada, piller ve özellikle de tek kullanımlı piller ile çalışan aletlerden uzak durmakta yarar var. Hediye arayışı boyunca çevre dostu ürünleri tercih ederek hem çevreye, hem de geleceğe yatırım yapmış olursunuz. Aldığınız ürünleri yeni hediye kağıtlarına sarmak yerine, gittiğiniz yerin geziniz boyunca yararlandığınız kullanılmış bir haritasına, ya da o bölgedeki yerli ürün ve alışkanlıkları anlatan broşürlere sarabilir, hem yaratıcılığınızı hem de çevreye olan duyarlılığınızı gösterebilirsiniz!

Tatilden geri döndüğünüzde evinizi iyice havalandırarak siz uzaktayken eve sinen toz ve benzeri kirlilikten arındırabilirsiniz. Sadece eve geri dönüşünüzde değil tatil boyunca da kullandığınız kişisel bakım ve temizlik ürünlerinin mümkün oldukça kimyasallardan arınmış ve doğa dostu olduğundan emin olmak sağlığınıza iyi gelecek. Dolabınızda duran biraz karbonat veya sirkeyi kullanarak evde hazırlayabileceğiniz temizlik ürünleriyle harikalar yaratabileceğinizi unutmayın.

Ve gerçekten dinlenmek, günlük hayttan biraz olsun uzaklaşmak istiyorsanız, cep telefonu ve bilgisayar dahil tüm elektronik aletleri yanınızda getirip getirmemeyi bir kez daha düşünün! Acil durumlar dışında, hayatınızı saran bu elektroniklere düşündüğünüz kadar ihtiyacınız olmadığını göreceğinize eminim...


Çise Ünlüer (28 Temmuz 2013)
ciseunluer@gmail.com

7/26/2013

Tehlikenin Kod Adı: E951



Bugün sabah kahvaltısında tükettiğiniz meyvenin veya çikolatalı sütün içerdiği şeker miktarını biliyor musunuz? Peki öğlen yemeği yanında içtiğiniz kolanın? Nerdeyse hergün tükettiğiniz gıdaların içindeki zararlı kimyasallar kadar tehlikeli olan şeker konusunda gereken bilince sahip olmanın zamanı geldi!

Gıdaların içerdiği şeker miktarına çok çabuk bakacak olursak, 1 litre kola 108 gram (27 küp), 1 bardak Nesquik çikolatalı süt 29 gram (7.25 küp), 1 kutu Redbull 27 gram (6.75 küp), 1 elma 23 gram (5.75 küp), 1 porsiyon dondurma 21 gram (5.25 küp), 1 porsiyon mor üzüm 20 gram (5 küp), 1 dilim karpuz 18 gram (4.5 küp), 1 muz 17 gram (4.25 küp), 1 şeftali 15 gram (3.75 küp), 1 porsiyon çilek 7 gram (1.75 küp), 1 porsiyon mısır 5 gram (1.25 küp), 1 porsiyon havuç 4 gram (1 küp), 1 porsiyon ketçap ise 4 gram (1 küp) şeker içeriyor.

Şekerden bahsetmişken, bugün dünyanın dört bir yanında gıda ve ilaç sektöründe yaygın bir şekilde kullanılmasına rağmen sağlığımız üzerindeki büyük tehlikesinin farkında olmadığımız bir zehire dikkatinizi çekmek istiyorum: Aspartam, kod adıyla E951.

Normal sofra şekeri sükrozdan yaklaşık 200 kat daha tatlı olmasına rağmen suni bir tatlandırıcı olduğu için az kalorili olan aspartam laboratuvarda üretilen bir ürün. İçerisinde, bir tür amino asit olan ve insan vücudundaki sinir hücrelerini uyararak ölümlerine sebep olan bir toksik maddeye dönüşen aspartik asit, tüketildiği zaman metabolizmamız tarafından kanserojen bir maddeye dönüşen fenilalanin, ve yanıcı maddeler ve kaçak içki yapımında kullanılan öldürücü bir nörotoksidan olan metanol (metil alkol) bulunyor.

İçerdiği maddeleri öğrenince çok da iç acıcı duyulmayan aspartam tüketiminin neden olduğu rahatsızlıklar arasında baş ağrısı ve dönmesi, mide bulantısı, kas spazmları, nöbet, uyuşma, kilo artışı, deri döküntüsü, depresyon, yorgunluk, sinirlilik, çarpıntı, uykusuzluk, görme bozuklukları, işitme kaybı, nefes zorluğu, konuşma bozukluğu, tat kaybı, hafıza kaybı ve eklem ağrıları geliyor. Bu ürünle ilgili yapılan bilimsel çalışmalar, aspartam kullanımının beyin tümörleri, MS, Parkinson, Alzheimer, mental gerilik, doğum kusurları, farklı kanser türleri ve diyabeti de tetikleyebileceğini kanıtlıyor.

Bu kadar zararlı bir madde olmasına rağmen halen gıda katkısı olarak kullanılan aspartamın keşfedildiği 1965 yılından beri maymun ve fareler başta olmak üzere çeşitli hayvanlar üzerinde yapılan testlerde bu canlıların ya ölümüne ya da beyinlerinde tümör oluşumu veya delik açılması gibi ciddi sorunlara neden olduğu bilimsel olarak kanıtlanır. Buna rağmen, Amerika Birleşik Devletleri'nin Sağlık Bakanlığı'na bağlı Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA)’dan onay almak için uğraşan gruplar, birbirinden yanıltıcı test sonuçları ve tutarsız bulgular ile birçok kez reddedilmelerine rağmen vazgeçmez. Gerçekleri saptırarak ve sayısız kirli politika oyunları çevirerek, 1981 yılında, o güne kadar yapılan tüm bilimsel çalışmaları görmezden gelen bir kararla aspartamın güvenli bir gıda katkı maddesi olarak kuru gıdalarda kullanılması onaylanır.

Aspartamın onayından büyük çıkarlar elde eden şirket ve bireyler burda durmaz. 30 derecelik bir ısıda çok iyi bilinen toksinler DKP (Diketopiperazin) ve formaldehite dönüştüğünü ve canlı sağlığı için büyük bir tehlike oluşturduğunun bilinmesine rağmen, 1983 yılında bu kimyasalın gazlı içeceklerde de kullanılması için onay verilir. Ve 2 yıl sonra, bugün GDO’lu yiyecekleri hayatımıza sokan Monsanto, aspartamın patentine sahip olan şirketi satın alır. Monsanto’nun zehirli çıkarları için yaptığı talepler karşılıksız kalmaz ve birkaç yıl içinde aspartam üzerindeki tüm kısıtlamalar kaldırılarak bugün markette gördüğünüz tüm gıda ve içeceklerde kullanılması onaylanır.

İnsanların kişisel çıkarları için sınır tanımadan ve bile bile milyonlarca insanı zehirlemeyi göze alması inanılmaz korkutucu bir gerçek! Bu durumda farkındalık yaratmak ve mümkün oldukça bu maddeyi içeren gıdalardan uzak durmak gerekiyor. E951 olarak da bilinen aspartam, bugün birçok ülkede satılan tadlandırıcılarda karşımıza çıkıyor. Bunların arasında yabancı ülkelerde Equal, Spoonful, NutraSweet, Canderel, ve AminoSweet; Türkiye’de ise Aspartil, Diyet-Tat, Nutra-Tat, Sanpa gibi ticari adlar altında binlerce yiyecek ve içecek geliyor.

Hayatınızı karartma potansiyeli gayet yüksek olan bu zehirden uzak durmak istiyorsanız, ki istememeniz düşünülemez, vazgeçmeniz gereken ürünlerin başında diyet kolalar da dahil olmak üzere herhangi diyet ya da şekersiz olduğu iddia edilen gazlı ve meyveli içecekler geliyor. Bunların yanında şekersiz sakızlar, nane şekerleri, şekerler, çikolatalar, kahvaltı gevrekleri, yağsız veya az yağlı meyveli ve normal yoğurtlar, hazır tatlılar, pudingler, çikolatalı veya meyveli sütler, kakaolu içecekler, dondurmalar, soslar, ketçap, reçel ve marmetlar, hazır kahveler ve bazı çaylar, kahvelere eklenen şuruplar, tatlandırılmış soğuk çaylar, tatlandırılmış sular, ve proteinli içecekler de kesinlikle içindekiler okunmadan tüketilmemesi gerekenlerin başında geliyor.

Ne yazık ki bu zehirin kullanım alanları gıda sektörü ile sınırlı değil. Ağız sağlığımız için vazgeçilmez olan çoğu diş macunları ve gargaralar da aspartam içeriyor. Riskli olan bir diğer alan ilaç sektörü. Biraz araştırınca, demir eksikliği, hamilelik, veya menopoz dönemlerinde kullanılanlar da dahil olmak üzere normal, çiğnenen veya suda eriyen vitaminler, en basit soğuk algınlığı ilaçları, balgam sökücüler, laksatifler, pastiller, migren ilaçları, antibiyotikler ve antidepresanları da içeren uzun bir aspartamlı ilaç listesi ile karşılaşıyoruz.

Sağlığınızın kontrolü elinizde olsun istiyorsanız, aspartam (E951)’den uzak durmakta yarar var. Bunun için atılacak ilk adım bu bilgiyi mümkün oldukça paylaşarak tüm halkımızda gerekli farkındalığı sağlamak ve bir sonraki market alışverişinizde gıda etiketlerini detaylı okuyarak neyin güvenli neyin zehirli olduğunu belirlemek!


Çise Ünlüer (14 Temmuz 2013)
ciseunluer@gmail.com

7/10/2013

Yenilenebilir Planlar



Dikkat çeken yenilenebilir enerji girişimlerinden bir tanesi Avrupa’da en çok rüzgar enerjisini üretmesinin yanında, güneş enerjisinde de lider Almanya ile yarışan İspanya’da gerçekleşiyor. Andalusia bölgesinde 480 dönüm arazi üzerinde kurulan Gemasolar güneş enerjisi santrali, 7 gün 24 saat elektrik üretme özelliği ile dünyada bir ilk oluşturuyor. Nasıl mı?

Enerji depolama kapasitesi ile dikkat çeken Gemasolar, gün boyunca ürettiği enerjiden faydalanarak gece de elektrik üretimine devam ediyor. Sistemin çalışması için her biri 120 metre kare olan 2600 güneş paneli toplu halde güneşten gelen ışınları toplayarak kuleye iletiyor. Bu noktada elde edilen enerji bin kat daha yoğun hale getirilip, yüksek sıcaklıklarda erimiş tuzla dolu depolarda saklanıyor. Tuzun burdaki esas fonksiyonu elektrik üretimini mümkün kılan türbinlerin dönmesi için gereken buharın üretilmesini sağlamak.

Gemasolar, güneş enerjisi üretiminde artık güneşe bağlı kalınmasının gerekli olmadığının iyi bir örneği. Bu özelliğe sahip olmayan santrallere kıyaslandığı zaman yüzde atmış (60%) daha fazla enerji üreten Gemasolar, yılda 6400 saat elektrik üreterek bugünkü kapasitesi ile 30 bin evin ihtiyacı olan enerji miktarını sağlayabiliyor. Bu aynı zamanda binlerce ton karbondioksitin atmosfere salınmasının engellendiği anlamına da geliyor.

200 milyon Euro’luk santralin gerçekleşmesinde İspanyol şirketlerinin yanında Abu Dabi merkezli Masdar şirketinin de payı var. Gemasolar için yapılan harcamaların, santralin verimli üretimi sayesinde 18 yıl içinde karşılanması bekleniyor. Özellikle Avrupa ülkelerinin yüzleşmek durumunda kaldığı ekonomik krizde İspanya için büyük bir tasarruf getirisi olacağı düşünülen santralin, ülkenin ekonomik yaralarını sarmasında önemli bir rol oynayacağı kesin.

Yenilenebilir enerji girişimlerinde Avrupa’ya hızla yaklaşan Orta Doğu ülkelerinin fosil yakıt rezervlerinin sonsuza kadar gitmeyeceğinin farkına varması ile yenilenebilir enerji sektöründe yaptığı yatırımlardan bir tanesi Abu Dabi’de kurulan dünyanın en büyük güneş paneli tesisi. Gemasolar’da da payı olan Masdar ile Fransa’nın Total ve İspanya’nın Abengoa şirketlerinin bir araya gelmesi ile kurulan Shams Power Company, 258 bin parabolik aynadan oluşan 100 MW kapasiteli enerji santrali sayesinde 20 bin eve yetecek kadar güneş kaynaklı elektrik üretebiliyor.

4 kilometre karelik bir alana kurulan santralde kullanılan aynalar, güneş ışınlarını çok daha etkin bir şekilde yakalayarak enerjiyi tek bir noktaya odaklayabilecek şekilde tasarlandıklarından, burada toplanan enerji yine odak noktasından dağıtılabiliyor. Parabolik aynalarda toplanan güneş ışınlarının, aynaların merkezinden geçecek şekilde ayarlanmış sıvı dolu borulara odaklanması ile ısınan sıvı buhara dönüştürülüyor. Bu şekilde üretilen buhar ise türbinleri döndürerek elektrik üretilmesini sağlıyor. Shams 1 adı verilen santralin kullanımı sayesinde her yıl 175 bin ton karbondioksitin atmosfere salınmasının önüne geçilecek. Bu girişim, 1.5 milyon ağaç dikilmesi veya trafikten 15 bin aracın kaldırılması ile aynı etkiye sahip.

Güneşe ek olarak etkisi tüm dünyayı saran bir diğer yenilenebilir enerji kaynağı rüzgar. 2012 yılında tüm dünyada yapılan toplam 60 milyar Euro’luk yatırım ile rüzgar enerjisinde patlama yaşandı ve yıl sonu itibarı ile küresel rüzgar elektriği kapasitesi 282 milyar vata ulaştı. Bu alanda başı çeken ülkeler arasında 75 gigavatlık üretimi ile Çin’in ardından ABD, ve Avrupa ülkeleri geliyor.

Rüzgar enerjisi, çevre dostu olmasının yanında yerli enerji kaynağı olduğundan ithal edilmesi gerekmiyor. Bu nedenden dolayı artık bu alanındaki yatırımlar sadece gelişmiş ülkelerle sınırlı değil. Bugün Romanya, Polonya, Estonya, Ukrayna, Brezilya ve Meksika gibi Doğu Avrupa ve Latin Amerika ülkelerinin de rüzgardan elektrik üretmesi ile rüzgar enerjisinin dünyadaki kullanımı hızla artıyor. En hızlı büyüme, açık denizlerde 7 megavat gücüne kadar varan büyük türbinlerin birleştirilip rüzgâr çiftlikleri kurulmasıyla oluşuyor. Öte yandan küçük yerleşim yerlerinin elektrik ihtiyacını karşılamak için kurulan tesislerde de önemli gelişmeler sağlanması ile küçük türbin piyasasında da büyüme gözlemleniyor.

Gittikçe düşen maliyetler sayesinde önümüzdeki 20 yıl içerisinde rüzgar enerjisinden elde edilen elektrik miktarının 10 kat artması bekleniyor. Buna göre dünyada kullanılan elektriğin yüzde otuz (30%)'u rüzgardan elde edilecek. Yani dünya, Danimarka’nın bugün rüzgardan ürettiği enerjinin toplam enerjiye olan oranı ile aynı seviyeye gelecek.

Ülkemizde de yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik üretiminde kullanımı, karbon emisyonlarının düşürülmesi ve sürdürülebilir gelişime katkıda bulunan projelerin gerçekleşmesi, bu alandaki potansiyelimizi farketmemiz açısından önemlidir. Özellikle güneş ve rüzgar enerjisi potansiyelinin yüksek olduğu noktalarda elektrik enerjisi tüketiminin kısmen bu yenilenebilir kaynaklardan sağlanması kaçınılmazdır. Bir yandan da enerji harcamalarını azaltacak bilincin halkımızda yerleşmesi, yenilenebilir enerji ile ilgili mevcut akademik çalışmaların geliştirilmesi, güneş santralleri ve rüzgar türbinlerinin performans ölçümlerini yaparak sertifikalandıracak bir sertifikasyon merkezine yönelik altyapı oluşturulması, ve enerji alanında sağlanan tasarrufun altyapı, eğitim, ve araştırma çalışmalarına aktarılması gerekir.


Çise Ünlüer (7 Temmuz 2013)
ciseunluer@gmail.com

 
YEŞİLE DÖNÜŞ | ÇİSE ÜNLÜER | GREEN IT